30 Aralık 2016 Cuma

Hunt for the Wilderpeope


Hunt for the Wilderpeople yılın tüm yorgunluğunu üzerinizden atmanız için şahsınıza sunulmuş keyifli, hafif bir seyirlik vaat eden şirinlik muskası bir hediye olarak kabul edin. Giriş cümlesi biraz fazla mıç mıç oldu biliyorum ama gerçekten de bu tabiri hak ediyor bu film. Yeni Zelanda'da tombul, afacan bir azmanı evlat edinen orta yaşlı çiftin tabiat ananın yeşil saçlarının üzerine konuşlanmış pürferah dağ evindeyiz. Koruyucu ebeveynleri ile evlatlığın (Ricky) zor da olsa kurmayı başardıkları aile saadetine şahit oluyoruz. Sonra aniden patlak veren bir hadise sonucu aile nüfusu üçken ikiye düşüyor ve izlek de bununla beraber boyut değiştiriyor. Ricky'nin aylaklık, hırsızlık, yere tükürme, ateşle oynama vs. gibi suçlarla kabaran dosyası ıslahevine yollanmasına sebep olacak gibi. Fakat kimi kimsesi olmayan bu problem çocuk sağ kalan ve ayrıca bir problem teşkil eden koruyucu ebeveyniyle birlikte, kendisini ıslahevine tıkmaya niyetlenen çocuk esirgeme kurumuna karşı amansız bir mücadeleye girişiyor. Birbirlerini çok güzel ehlileştiren ikili, devlete, kurumlara ve yasalara açtıkları bu savaşta soluğu doğanın ulu kollarında alıyor. Ormanın derinliklerinde izlerini kaybettirmeyi isteseler de işler umdukları gibi gerçekleşmiyor. Sıcak, şefkatli yuvaya adeta ambargo koymaya hazırlanan, uyguladığı saçma prosedürlerle hevesleri yine kursaklarda bırakan devletin kolluk kuvvetlerinin kedi; zora koşulan, birbirlerinden koparılmak istenen baba - oğul portresinin ise fare olduğu bu oyunda Thelma & Louise'e de selam çakmış yönetmen, ama yine de çok büyük meramlardan bahsetme hevesinde olduğu sanılmasın. Aksine küçük, fazla dertlenmeyen, yalnızca suratlarda minik bir tebessüm hedefleyen bir film bu. Böylesi daha güzel zaten. Ha bu arada Hunt for the Wilderpeople, bu sene Swiss Army Man ve Captain Fantastic'ten sonra izlediğim yüzünü doğaya çevirmiş üçüncü yeşilli film. Swiss Army Man'i çok seviyorum. Çok özgün ve yürek inciten bir dokusu var, diğer yandan da absürt mizahıyla eğlendiriyor. Captain Fantastic ise tren enkazı. Sistemi eleştirmek için çıktığı yolda kendiyle çelişmeye, samimiyetsiz, yapmacık ve abuk bir imaja bürünmeye başlıyor. Odağına aldığı ailede de zerre inandırıcılık göremedim. Benim nazarımda Hunt for the Wilderpeople, Swiss Army Man'in bir tık aşağısındadır. Evet, buradaki karakterler de karikatürize edilmiş ve çoğu zaman abartıya kaçacak misyonlar üstleniyor fakat sevimliliği ve sempatisiyle gönülleri kazanmayı da ihmal etmiyor. (B+)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder