Eylül alıp başını gidiyor. Ekim, kasım, aralık ve ocak sinema açısından oldukça bereketli aylar. Yukarıdaki resimde yeni film sezonunun en merak ettiğim işlerinin poster kolajını görüyorsunuz. 2016'yı yalnızca bu 30 filmi izleyerek noktalamak istiyorum. Bir eksik - bir fazla illaki vardır tabii, ama ilk bakışta gözüme kestirdiklerim bunlar. Artık yaşlanıyor muyum ne, vaktimden çalmamaları için abuk filmlere prim vermemekte kararlıyım bu sefer. Bu 30 filmin 10'una aşık olayım, 10'u kalbimi hızlandırsın, beni bi yerlere götürsün, kalan 10'u da ortalama filmler çıksın kafi. Biliyorsunuz, bunların bir kısmı filmekimi ile İstanbul ve Anadolu'nun muhtelif şehirlerinde bu ay arzı endam edecek. Kalanların birçoğunun Türkiye vizyon tarihi bile net değil henüz. Olsun, torrentfesti tanrı başımızdan eksik etmesin! Hepsini şubat gelmeden görmüş oluruz diye umuyorum. Meraklıları için aşağıya filmlerin imdb linklerini de ekliyorum bu arada. Haydi bakalım, hepimize iyi seyirler olsun!
30 Eylül 2016 Cuma
26 Eylül 2016 Pazartesi
Tek Güne Sığdırılmış Film Meydan Okuması
"30 Day Movie Challenge" geçen yıl birçok blogda görmüştüm ve çok özenmeme rağmen biraz üşengeçliğim, biraz da bir günümün diğerine uymaması yüzünden kayıtsız kalmıştım. Zira eserekli olduğum için her gün çıkıp da günün sorusuna uygun film paylaşmak bana göre değildi, elbet bir gün sıkılıp bırakırdım diye düşünüyorum. Geçen haftalarda bu etkinlik twitter sayfalarına da sıçradı. "Acaba ben de mi yapsam?" demedim değil kendi kendime. Ancak beni asıl tetikleyen şey AFK Sinemada blogunda günübirlik yapılmış halini görmek oldu. Sonra daha fazla kayıtsız kalmayayım ve burada 30 soruyu da bir seferde halledeyim dedim. Benim için de geçmişimi tarama mahiyetinde oldu. Yahu ne güzel filmler izlemişim, nasıl güzel diyarlara alıp götürmüşler beni. Haydi sizinle de paylaşayım:
Etiketler:
Café Society,
Challenge,
Duvara Karşı,
Julieta,
Kieslowski,
Marion Cotillard,
Only Lovers Left Alive,
Pedro Almodovar,
Ralph Fiennes,
Sevmek Zamanı,
The Double Life of Veronique,
The Hours
21 Eylül 2016 Çarşamba
Şer Bayramı: Yol
Öncelikle merhaba diyeyim. Uzun süredir uğrayamadım buralara.
Anlatacak şeylerim azalmıştı. Hayatımı yoluna sokmam gerekiyordu, bu süreçte filmlerden, insanlardan ve blogdan uzaklaşıvermiştim. Halen tam manasıyla
düzlüğe çıkabilmiş değilim ama bundan sonra daha çok yazacak gibiyim.
Hayırlısı.
Sebeb-i ziyaretime
gelecek olursak malumunuz dört gün evvel Tarık Akan’ı kaybettik. Türk Sineması’nın en
iyi jönlerinden biri olduğu gibi, gerçek bir sanatçı ve aktivistti de. Onun 70’li
yılların sonlarındaki makas değişiminden bihaberiz çoğumuz. Daha çok romantik
komedi, salon filmleriyle tanıyoruz. Maden, Sürü, Karartma Geceleri gibi
toplumsal filmleri ne yazık ki geniş kitlelere halen ulaşamıyor. Bugün kendi
çapımda Yol filmi hakkında birkaç kelam etmek istiyorum. Yol’un senaryosu
Yılmaz Güney tarafından yazılmış. İlk adı da “Bayram” olarak belirlenmiş. Çünkü
bayram tatili için hapishaneden bir haftalığına salıverilen beş mahkumun
öyküsünü anlatıyor. Film o sırada cezaevinde bulunan Yılmaz Güney’in
direktifleriyle Şerif Gören tarafından 1980 darbesinin hemen akabinde yaklaşık 2 senede gizlice çekiliyor.
Tamamlandıktan sonra da apar topar İsviçre’ye götürülüyor, kurgusu ve montajı
orada yapılıyor. Türkiye’de yasaklandığı için ancak 1999’da gösterime giriyor.
Hatta set ekibi bile filmi aylar sonra Kadıköy’de bir evde toplanıp gizlice
seyrediyorlar. Sonrasında da Cannes’da gösterilip Altın Palmiye’yi kucaklıyor
bildiğiniz üzere.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)