2 Şubat 2015 Pazartesi

Finding Vivian Maier


Bu dünyadan bir Vivian geçti!!! 


Bir sanatçının keşfi aslında Finding Vivian Maier. Kapalı kutuların, eski valizlerin açılması, tozlarının üflenmesi… Hep gölgede kalmayı seçmiş yalnız bir kadının gün ışığına kavuşması, üzerindeki sır perdesinin az da olsa aralanmasının anlatısı. Muhteşem eserlerinin onlarca yıl kilit altında kaldıktan sonra özgürlüğe kavuşup dünyanın en prestijli müzelerinin duvarlarını süslemesi süreci. 


En İyi Belgesel dalında Oscar adaylarından biri olan Finding Vivian Maier, sizleri Vivian’ın eksantrik kişiliğiyle tanışmaya, onun çektiği olağanüstü güzel fotoğraflarla buluşmaya davet ediyor. Kendisi bizimle tanışmak ister miydi bilemem ama ben onu tanıdığım için o kadar mutluyum ki!


Ömrü boyunca yüz binlerce fotoğraf çekmiş Vivian. Fotoğraflarını hiç kimseye göstermemiş. Hatta onları bastırmamış bile. Fakat negatiflerini yıllarca saklamış. Birçoğunun üzerine de profesyonelce yer ve zaman notu düşmekten geri kalmamış.
Senelerce sakladığı negatifler o öldükten sonra günün birinde tesadüf eseri John Maloof’un (belgeselin yönetmeni) eline geçiyor (sanıyorum bit pazarından kelepir fiyata satın almış). Maloof daha sonra negatifleri bastırıyor ve bu sanat harikası fotoğrafları çeken kadının peşine düşüyor. Hakkında bilgi edinmek hiç de kolay olmuyor tabii. Uzun bir araştırma sürecinden sonra Vivian’ın izini bulabilmiş Maloof.

Vivian’ın (1926-2009 arası yaşamış) hikayesi çok enteresan. New York’a ilk geldiğinde bir konfeksiyon fabrikasında çalışmaya başlamış. Ama bu izbe fabrikada çok fazla tutunamamış elbette, sokaklar onu çağırmış. O da çareyi zengin ailelerin evinde dadılık ve hizmetçilik yapmakta bulmuş. Böylece boynuna fotoğraf makinesini asıp arka sokaklarda olabildiğince çok fotoğraf çekme fırsatı edinmiş. Çocukları çok sevmiş belli ki, bunu fotoğraflarından anlayabiliyoruz. Vivian’ın bir tarzı var, daha çok alt tabakada yaşayan insanların gündelik hallerine odaklanmış. Sosyal sınıf farklılıklarını da çarpıcı bir şekilde karelemiş. Fotoğraf sanatından bihaber değil. Bunu fotoğraflarında yakaladığı açı ve ışık kabiliyetiyle, başarılı kontrastıyla anlayabiliyoruz.

  
Maloof, Vivian’ın bakıcılık yaptığı çocukları ve ailelerini bulmuş, belgeseli de onlarla yaptığı söyleşiler üzerine kurmuş. Bu ailelerin hepsi de Vivian’ın tuhaf davranışlarının farkındaymışlar aslında. Ama onun hizmetinden memnun oldukları için pek ses çıkarmamışlar. Özellikle çocukların sevgilerini kazanmakta zorlanmamış Vivian. Hepsine ilginç öğütlerde bulunmuş, belgesel bunları da ortaya döküyor. Çocuklarını, evlerini emanet ettikleri bu kadın hakkında fazla bir şey bilmemeleri de garip aslında. Vivian onlara kendisinden hiç bahsetmemiş. Tek bildikleri Fransız kökenli olduğu. Her gün gazete okuyup, gündemi takip edermiş. Özellikle gazetelerin 3. sayfa haberlerine (cinayet, tecavüz, şiddet..) olan ilgisi ve o gazete küpürlerini kesip yığın halinde odasında saklaması şaşırtıyor. Bu arada, Vivian odasına çalıştığı ailelerin girmesini hiç sevmezmiş, mahremiyetine sonsuz saygı gösterilmesini istermiş. Ne aileler bu kadının gün boyu boynunda asılı duran emektar makinesiyle çektiği fotoğrafları merak etmiş, ne de Vivian bu fotoğrafları onlarla paylaşmış.

Bu gizemli kadın sahip olduğu ne varsa bir yerlere koyup saklamış. Şapkaları, ayakkabıları, paltoları, gazete küpürlerini, faturaları, biletleri, ses kayıtlarını, otobüs ve tren kartlarını ömrü boyunca kutulara atıp koleksiyoncu edasıyla biriktirmiş. Maloof bunlara da ulaşmayı başarmış.

Tüm bunları niçin yaptığını bilemeyeceğiz maalesef! Sırları onunla birlikte mezara gitti. Onun yapayalnız sefil bir şekilde 83 yaşında can verdiğini bilmek ne kadar da acı. Halbuki milyonları kendine hayran bırakan bir sanatçı olarak el üstünde hayat sürebilirdi. Ama o tüm bu tantanadan uzakta yaşamayı tercih etti, belki de en iyisini yaptı. Çok gezdiğini (Güney Amerika’dan Yemen’e kadar tek başına dolaşmış), fotoğraf çekmeyi çok sevdiğini ve içe dönük, yalnız bir insan olduğunu bilebiliyoruz ancak. Mahremiyetini didik didik ettiğimiz için cennette bir yerde kızgın gözlerle bizlere baktığı da ihtimal dahilinde! Ama aksi halde de dünya bu sanat harikası nostaljik fotoğraflardan mahrum kalacaktı.    
   
Neyse, lafı çok uzattım. Şimdi sizleri onun çektiği enfes fotoğraflarla baş başa bırakacağım! Kim bilir belki günün birinde hayatı film de olur. David Fincher yönetir, Helena Bonham Carter oynar!


İşte Vivian Maier’in objektifi.
Sokak Fotoğrafçısı, Sanatçı, Dadı.
 Çok sevdiğimiz gizemli kadına… Saygıyla!









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder