Geçen yıl beni cezbeden iki ayrı film (Inside Llewyn Davis
& The Broken Circle Breakdown) de Amerikan folk müziği motifleriyle donatılmış,
enfes filmlerdi. Bu yıl da caz müzik sosuyla harmanlanmış Whiplash benim için
tadına doyulmaz bir lezzet oldu. Her haliyle olağanüstü Whiplash. Dişlerimi sıkarak,
dizlerimi döverek, ellerimi yumruk yaparak, ayağımı ritimlere uydurarak,
rahatsız bir şekilde gerilerek seyrettim filmi. Evet gerildim çünkü psikolojik
işkencesiyle ürpertiyordu. Ama diğer taraftan azmiyle-inancıyla umut aşılıyordu.
Salondan bana ait bir şeyleri o koltukta bırakarak ayrıldım. Kendimi bildim
bileli savaştığım ama hep bir yerlerime yapışıp kalan bazı duygularımla bir
süreliğine de olsa vedalaştım. Kendime olan inançsızlığımı, erken yılmışlığımı
bıraktım salonda. İşte bu dedim ya! İşte bu oğlum! Hayallerin var değil mi? O
zaman durma, koş bunların peşinden dedim kendi kendime. Ne pahasına olursa olsun koş.
Hiçbir şeyi düşünme. Rezil olmuşsun, yüzün kızarmış, düşmüşsün-kalkmışsın,
canın acımış… Kimin umurunda. Yeter ki
çalış, elinden geleni ardına koyma. Ucunda hayalini gerçekleştirmek, doyasıya
yaşamak var.
Genç yönetmen Damien Chazelle’in ikinci uzun metrajlı filmi
olan Whiplash, en iyi film dahil 5 dalda Oscar’a aday gösterildi. Whiplash’in senaryosu
da Chazelle’e ait. Bundan sonraki projelerini 4 gözle bekliyoruz kendisinin.
Temelde öğretmen-öğrenci ilişkisini konu alıyor film.
Çocukluğundan beri bateri çalma hayaliyle yanıp tutuşan Andrew Neiman, 19
yaşında ülkenin en iyi müzik okuluna kabul ediliyor. Oldukça hırslı bir genç,
başarılı da. Henüz okuldaki ilk yılında deyim yerindeyse sert bir kayaya
tosluyor: Caz ustası Fletcher. Neiman, şans eseri onun kurduğu caz
orkestrasında yedek olarak yer almayı başarıyor. Tabii bunun hayatının
gidişatını değiştireceğinden habersiz! Çok hırslı, nemrut, oldukça haşin bir
eğitmen Fletcher. Öğrencileri dersinde mum gibiler. Korkmakta da haklılar. Hata
yapanı affetmiyor. Eğitme/öğretme yöntemi de farklı, bir hayli de korkunç. Provalar
onun rencide şovuna dönüşüyor. Hemen her öğrenciyi kaşla göz arasında rencide
edip gözyaşları içerisinde bırakabiliyor. Hata yapanların kafasına sandalye
fırlatmayı hak görüyor. Küfürler, alaylar havada uçuşuyor. Tüm bunlardan Neiman
da fazlasıyla nasibini alıyor haliyle. Fletcher, müziğin tutku gerektirdiğini,
tutkunun da tüm zorlukları yok saydığını biliyor. Aslında öğrencilerini de bu
yüzden mengene gibi sıkıyor. Yoluna tutkulu olanlarla devam etmek istiyor çünkü.
Neiman’ın sahip olduğu yetenek ve tutkunun da farkında. Fakat Neiman henüz
bunun farkına varabilmiş değil. İşte kendini tanıması için bu kadar çok üstüne
gidiyor. Film boyunca Neiman’a yapmadığını bırakmıyor.
Fletcher’ı canlandıran J.K. Simmons, MUH-TE-ŞEM! Komut
verirkenki o el hareketleri neydi öyle! Bir anda çileden çıkıp öğrencileri
doğduklarına pişman etmesini, sınırsızlığını, acımasızlığını çok iyi yansıtmış,
çünkü Fletcher’den nefret ettik. Buna karşılık idealistliğini ve sanatsal ruhunu da çok iyi
göstermiş, çünkü Fletcher’e saygı
duyduk. Kesinlikle her karede muazzamdı kendisi. Neiman’a hayat veren Miles Teller da gayet iyiydi. Kan-ter
içindeki performansı sayesinde Neiman’ın azmine, hırsına ve yeteneğine şahit
olduk.
Whiplash, hiç düşürmediği yüksek temposunu finaldeki sahneyle şaha kaldırıyor. Neiman’ın yok olma dürtüsüyle ölümüne çaldığı davuluysa filmi zirvede bitiriyor. Seyirciye de tadına doyulmaz bir caz resitali ve nefes kesici bir azim dersi kalıyor. İyi seyirler!
Puan: (A+)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder