23 Ocak 2015 Cuma

Birdman or (Unexpected Virtue of Ignorance)


Atmaca (ya da Cahilliğin Umulmayan Erdemi)

Alejandro González Iñárritu sineması hakkında ahkam kesecek değilim. Kendisinin bundan önceki 3 filmini de izlemedim henüz. Birbiriyle alakasız olaylar ve insanlar arasında ustaca kurduğu bağ ile meşhur Meksika’lı yönetmen. Birdman, kimilerine göre filmografisinin en iyisi ve en farklısı kabul ediliyor. En iyisi midir bilemem ama farklı bir film olduğu kesin. Hakkını vermek lazım. Çünkü ahım şahım bir senaryoya sahip olmamasına rağmen üslubuyla seyirciyi etkilemeyi, içine çekmeyi başarıyor. Bunu da yönetmenine borçlu elbette. Inarritu’nun kamera arkasında soluğunu net bir biçimde hissedebiliyoruz. Birdman’in üzerine bayağı bir kafa yorulmuş, emek harcanmış belli. 9 dalda aldığı Oscar adaylığı da bu kadar emeğin mükafatı olmuş. Alışılmışın dışında bir sinema dili var Birdman’in. Tek plan çekimleri sayesinde izleyiciye sanki kuliste oyuncuların arasında dolaşıp, onları gözetliyormuş hissi veriyor. Oyuncuların abartıya kaçmayan performansı da bu hissi kamçılıyor. Yabancı bir sofrada afiyetle yenilen, farklı ama lezzetli bir tat adeta! Hele ki bu ziyafette bize eşlik eden Antonio Sanchez’in müzikleri de doyumumuzu arttırıyor.

Konudan bahsedecek olursak… Bir zamanlar canlandırdığı süper kahraman kararakteriyle (Birdman) insanların gönlünde taht kurmuş, şöhretin tadına varmış, yıllar sonra ise çıktığı zirveden ve gözlerden daha mütevazi bir mevkiye: Broadway sahnesine düşmüş, unutulmuş bir aktör olan Riggan’ın, hayatından duyduğu memnuniyetsizliğe ve maziye geri dönme hevesine odaklanıyor film. Riggan, Birdman’le öylesine bütünleşmiş ki, baştan sona kadar onların hesaplaşmasına tanık oluyoruz. Aslında Riggan’ın geçmişiyle yüzleşmesi bu. 



Oyuncu seçimi çok enteresan filmin. Riggan’a hayat veren Michael Keaton’ın da geçmişinde Batman karakterini beyazperdede canlandırıp fırtınalar estirirken, günümüzde pek ortalıkta gözükmemesi, adının fazla duyulmaması manidar! Bu filmle adeta küllerinden doğmuş Keaton. Neyi var neyi yoksa ortaya koymuş. Akademi’den aldığı adaylık helaldir kendisine. İkinci bir alkışı da Edward Norton’a emanet etmek istiyorum. Hala Dövüş Kulübü’ndeki varlığıyla zihinlerimizdeyken, son yıllarda onu da eli yüzü düzgün bir projede görememiştik. En son The Grand Budapest Hotel’de ufak ama etkili bir rolde izledik kendisini. Birdman’de de kalburüstü bir oyunculuk çıkarmış. Karakteri hakkında detaya girmek istemiyorum ama izleyince bana hak vereceksiniz, eminim. Güzeller güzeli Emma Stone’u ise Riggan’ın sorunlu kızı olarak izliyoruz. Pek başarılı bir baba olamayan Riggan’a yalnızca bir sahnede kustuğu öfke dışında fazla da malzemesi yok Stone’un. Sanıyorum En iyi yardımcı kadın oyuncu kategorisindeki boşluktan yararlanarak Oscar’a aday olmayı başardı kendisi. Diğer iki önemli rolde de Zach Galifanakis ve Naomi Watts’ı da gayet başarılı bulduğumu söylemeliyim.

Uzun lafın kısası, Birdman sizi sıradışı sinematografisiyle, Broadway’in eğlenceli ve bir o kadar da sancılı kulislerinde dolaşmaya çağırıyor. Fiskosun yankılandığı bu dar koridorlarda gezinirken de eşsiz bir sinema dili sunmayı vadediyor! 

Puan: (B)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder